Bu Blogda Ara

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Alevilikte İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışması: Prof. Dr. Abdülbâkî Gölpınarlı ve İptidâî Bir Mezhep, Yahud İptidâî Bir Din

[İsmail Engin - @kanalkulturProf. Mehmed Fuad Köprülü'nün öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü "Melâmilik ve Melâmiler" (İstanbul, 1931) adlı tezle bitiren Abdülbâkî Gölpınarlı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Farsça okutmanlığı da yaptı ve burada İslam-Türk Tasavvuf Tarihi ve Edebiyatı dersleri verdi.

Pertev Naili Boratav ile birlikte "Pir Sultan Abdal"ı yazan ve A.Ü. DTCF Türk Dili Edebiyatı Enstitüsü yayınları arasında çıkaran [Ankara, 1943], "Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Veli 'Vilâyet-nâme'"yi hazırlayan [İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1958?], Hz. Ali’ye ait 54 hutbe, 17 mektup, 44 hikmet ve vecize ile 48 şiirin tercümesinden ibaret olan "İmam-ı Alî Buyruğu-Nahc-al Balâga-: Hutbeleri, Mektupları, Hikmetleri, Şiirleri" üzerinde duran [Emek Basım Yayınevi, Ankara, 1958] "Alevî-Bektâşi Nefesleri"ni okurla buluşturan [Remzi Kitabevi, İstanbul, 1963], "100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar" ile "100 Soruda Tasavvuf" (Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1969) hakkında bilgiler veren Abdülbâkî Gölpınarlı, Aleviliği, ilk baskısı 1963 yılında ikinci baskısı da 1992'de yapılan "Alevî-Bektâşi Nefesleri" adlı eserinde "iptidâî bir mezhep yahud iptidâî bir din" (Gölpınarlı 1992: 5) olarak değerlendiriyordu.

Gölpınarlı'ya göre, Aleviliğe hiçbir zaman tarikat denemez. Çünkü:
"Alevî olmak için mutlaka Alevî babayla anadan, hiç olmazsa Alevî babadan gelmek lâzımdır. (...) Alevîlerde, kendilerinden olmayanlardan kız almak yoktur, alan, düşkün olur, yâni yoldan çıkmış sayılır. Bu adamın, düşkünlükten kurtulması, o kadının, yola alınmasıyla mümkündür ve bu da pek zordur." (Gölpınarlı 1992: 4)
Abdülbâkî Gölpınarlı için:
"Alevîlik tarîkat değildir. (...) Alevî, dede, yâni Alevî şeyhi olamaz ve Alevîlikte bu mertebeye varmak için aşılması gereken dervişlik merhalesi yoktur. Dedeler Alevîlere göre seyyiddir, yâni Muhammed Peygamber'in soyundandır; ocakzâdedir, yâni yaşamış yahud muhayyileden doğmuş bir erin neslinden gelmiştir. (...) Alevî genci, ergenlik çağına gelince, dilediği bir dedeye başvurup, musâhib kavline giremez. Babası, dedesi, atası, hangi ocağın tâlibiyse, yâni hangi ocağa bağlıysa o da mutlaka o ocağın tâlibi olabilir. Nitekim dedenin de tâlibleri muayyendir ve onlar da, tâliblerinden başkalarını musâhib kavline alamazlar. Dedeler de, tâlibler gibi soy güderler. Dedelik, babadan oğula, yahud âilenin büyüğüne kalır ve dedenin, icâzed almasına lüzum yoktur. Bütün bu izâhattan anlaşılıyor ki, Alevîlik, bir tarikat değildir. Fakat bu yola tam mânasıyla mükemmel bir mezhep de diyemeyiz, çünkü usûlü, furûü, hiçbir vakît tesbit edilmiş sayılmaz. Alevîlik olsa-olsa, iptidâî bir mezhep, yahud iptidâî bir dindir." (Gölpınarlı 1992: 4-5)
Nitekim, Abdülbâkî Gölpınarlı, bu sıraladığı özellikleriyle Aleviliği Bektaşilikten müşterek noktalar olmakla birlikte farklı da tutuyordu...

Abdülbâkî Gölpınarlı, 1969 yılında yayınlanan "100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar" adlı eserinde de aynı görüşleri ileri sürüyor;
"Alevîliğe hiç bir zaman tarikat diyemeyiz; çünkü her hangi bir adam, istediği tarikate girebilir. Fakat anası ve bilhassa babası Alevî olmayan birisi, Alevîliğe giremez. Alevî, yabancıdan kız alamaz; alırsa düşkün olur; yâni Alevîlikten ayrılmış sayılır." (Gölpınarlı 1969: 277) 
görüşünü tekrarlıyor ve bu meyanda;
"Alevîlikte dedelik, yâni şeyhlik, inhisar altındadır; dedeler, soy güderler. Her dede, Hz. Peygamber soyundan geldiği kabul edilen Seyyid Baba, Sarı Saltık, Dede Garkın, Pîr Sultan, Ağuiçen (Karadonlu Can Baba), Gözü kızıl. Şeyh Sâmit... gibi birinin soyundan geldiğini söyler; bu, böyle kabul edilir. Bu nisbet, bâzı kere, bir şecereyle ispatlanır; çok defa da babadan oğula böyle kabul edilmiştir; sürer gider; zâten nisbet iddia edilenin hüviyeti de açık seçik bilinmez. Buna ocak denir; ocağa mensup olan dede, ocakzâde sayılır. Tarikatte, isteyen, istediği şeyhe intisap eder; Alevîlikte, Alevinin babası, ataları, hangi ocağın tâlibiyse (hangi ocağa bağlıysa) oğul da o ocağın talibidir; başka bir ocağa intisap edemez." (Gölpınarlı 1969: 277-278) 
diyerek, konuya yaklaşımını bir daha vurguluyordu.

Abdülbâkî Gölpınarlı, değinilen görüşlerini yine ilk baskısı 1969'da, ikinci baskısı 1985'de yapılan "100 Soruda Tasavvuf" adlı eserinde;
"Alevî lûgat anlamıyla Ali soyuna mensup demektir. (...) Alevîlik Şîa'nın aşırı inanç güdenlerinden Hz. Ali'ye Allahlık isnat edenlerinden, yâni Gulât'ındandır; Alevîler, bâtınî inançları benimsemişlerdir. (...) İnançları hûrafelere dayanır ve inançlarında, Türk şamanizminin, Uygur geleneklerinin, diğer dinlerin Fütüvvet yolunun süzüntülerinden bir haylı şeyler vardır. Şîa-i İmâmiyye, bunları müslüman kabul etmez; sünnîlerin, bunlar hakkındaki kanaatleri de aynıdır. (...) Alevîlik, usûlü ve fürû'u, öüslümanlığa uygun olarak tedvin edilmediğinden bir mezhep olmadığı gibi bir tarikat de değildir." (Gölpınarlı 1985: 142-144) 
şeklinde daha da somutlaştırıyordu.

Abdülbâkî Gölpınarlı "Alevilik hakkında" şu konularda kaleme aldığı eserlerle tanınıyor: Melâmilik ve Melâmiler (İstanbul, 1931), Fuzulî (İstanbul, 1932), Yunus Emre, Hayatı (İstanbul, 1936), Yunus Emre ve Aşık Paşa ve Yunus’un Batiniliği (İstanbul,1941), Pir Sultan Abdal (Abdülbaki Gölpınarlı ile, Ankara, 1943), Yunus Emre Divanı, 2 cilt (İstanbul, 1943-48), İslâm ve Türk illerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları (İstanbul, 1952), Nesimi, Usuli, Ruhi, (İstanbul,1953), Pir Sultan Abdal: Hayatı, Sanatı, Eserleri (İstanbul, 1953), Kaygusuz Abdâl, Hatâyi, Kul Himmet (İstanbul, 1953), İmam-ı Alî Buyruğu-Nahc-al Balâga-: Hutbeleri, Mektupları, Hikmetleri, Şiirleri (Ankara, 1958), Fadlallah-i Hurûfi'nin waşiyyat-namâsı veya waşaya'sı (İstanbul, 1958), Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Veli "vilâyet-nâme" (İstanbul, 1958), Oniki İmam (Ankara, 1959), Yunus Emre: Hayatı, Sanatı, Şiirleri (İstanbul, 1960), Yunus Emre ve Tasavvuf (İstanbul, 1961) Nasreddin Hoca (Akşehir, 1963), Alevi Bektaşi Nefesleri (İstanbul,1963), Sımavna Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin (İstanbul, 1966), Caferi Mezhebi ve Esasları, (çeviri, İstanbul, 1966), Sosyal Açıdan İslam Tarihi (İstanbul, 1969), Caferiler Kimlerdir? (çeviri, İstanbul, 1969.), 100 Soruda Tasavvuf (İstanbul, 1969), 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar (İstanbul, 1969), Pir Sultan Abdal: Hayatı, Sanatı, Eserleri (İstanbul, 1969), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri (İstanbul, 1972), Nehc’ül-Belaga Tercümesi, (İstanbul, 1972), Hurûfîlik Metinleri Kataloğu (Ankara, 1973), Müminlerin Emiri Hz. Ali (İstanbul, 1978), Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (İstanbul, 1979). [İsmail Engin - @kanalkultur

→ Abdülbâkî Gölpınarlı: 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar. Gerçek Yayınevi, İstanbul 1969.

→ Abdülbâkî Gölpınarlı: 100 Soruda Tasavvuf. Gerçek Yayınevi, İstanbul, İkinci Baskı 1985.

→ Abdülbâkî Gölpınarlı: Alevî-Bektâşi Nefesleri. İnkılâp Kitabevi, İstanbul, İkinci Baskı 1992.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder