Bu Blogda Ara

7 Aralık 2016 Çarşamba

Seyyid ve Şerifler

Seyyidlik, İslâm dünyasında nasıl ve hangi tarihi şartlar altında doğdu?

Seyyidlerin Osmanlı hukuk teşkilat ve kültürü içerisindeki yerleri nedir?

[İsmail Engin - @kanalkulturRüya Kılıç'ın Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak yönetiminde hazırladığı ve 1994 yılında sunduğu yüksek lisans tezinin konusu "Seyyid ve Şerifler".

"Hilâfet Mücadelelerinin İslâm Tarihinde ve Osmanlı İmparatorluğu'nda Toplumsal Yapıdaki İzdüşümü: Seyyid ve Şerifler" başlığıyla Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı'nda hazırlanan tez, "Özet", "Summary", "İçindekiler", "Kısaltmalar, "Önsöz" ve "Giriş" kısımları haricinde 6 bölüm ve "Sonuç" ile "Kaynakça"dan oluşuyor.

Çalışmanın amacı, "İslâm toplumlarında ve Osmanlı sosyal tabakalaşmasında müstesnâ bir yere sahip olan seyyid ve şerif zümresinin esas olarak Osmanlı sosyal yapısının bugüne kadar üzerinde durulmamış bir kesiminin günışığına çıkarılmasına" yardımcı olabilmek şeklinde belirlenmiş. (s. vii)

Rüya Kılıç, tezinde, Seyyidlik kurumunu "Osmanlı sosyal tabakalaşmasında İslâmî mirasın tipik göstergesi" şeklinde görüyor ve değerlendiriyor. (s. vii).

Kılıç, tezinin "Giriş" kısmında (s. 1-3) "İslâmiyet'ten önce Arap toplumlarında kabileleri yöneten şefler için kullanılan ve bir çeşit asâlet simgesi olan seyyid ve şerif kelimeleri Emevî döneminden itibaren genel olarak, Peygamber ailesinden gelenleri ifade etmeğe başlamış, Peygamber'in iki amcasının çocuklarının soyuna mensup olanları, yani Ebû Talip Oğulları ile Abbâs oğullarını içine almıştır. Özel olarak ise, Peygamber'in kızı Fatıma'dan olma torunları Hasan'ın ve özellikle de dramatik bir şekilde öldürülen ve efsaneleşen Hüseyin'in soyundan olanları nitelemek için daha yaygın bir şekilde kullanılmışlardır." diyor ve ekliyor: "(...) Nitekim vekâyinâmelerde seyyid ve şerif ünvanlarının daha çok Hz. Ali'nin çocukları için kullanıldığı görülür. (...) özellikle Peygamber'in Hz. Ali ve Hz. Fatma'dan olan çocuklarından, Hasan soyundan gelenlere şerif ve Hüseyin soyundan gelenlere seyyid denilmekle beraber, bu ünvanlar Hz. Ali'nin Hz. Fatma'dan olmayan diğer oğlu Muhammed b. el-Hanefi soyu için de - aynı yaygınlıkta olmamakla beraber - kullanılmıştır." (s. 1)

21 Kasım 2016 Pazartesi

Türkiye'deki Suriyeli 'İthal Gelinler' ve Alman 'İthal Damatlar'

[İsmail Engin - @kanalkulturTürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2 Mart 2016 günü yayınladığı 21515 sayılı "Haber Bülteni"nde 2015 yılı "Evlenme ve Boşanma İstatistikleri"ni konu ediniyor.

Söz konusu istatistiklerde "Yabancı Gelinler"e (ya da "İthal Gelinler"e) ve "Yabancı Damatlar"a (ya da "İthal Damatlar"a) da yer veriliyor.

Buna göre, "İthal Gelinler" / "Yabancı Gelinler" arasında ilk sırada "Suriyeli Gelinler" bulunuyor.

Verilerde "Yabancı Gelin" olarak adlandırılan "İthal Gelinler"in sayısının 2015 yılında 18 bin 814 olduğu belirtiliyor. Bu sayı, toplam gelinlerin % 3,1’ini oluşturuyor.

Uyruklarına göre, "Yabancı Gelinler"in ("İthal Gelinler") % 19'unu Suriyeli gelinler (3 bin 569 kişi) % 14,3'ünü Alman gelinler (2 bin 695 kişi) ve % 8,8'ini de Azerbaycanlı gelinler (bin 653 kişi) oluşturuyor.

Öte yandan 2015 yılındaki 3 bin 566 "Yabancı Damat" / "İthal Damat" arasında Alman damatlar ilk sırada yer alıyor. Bu sayı 2015 yılındaki toplam damatların % 0,6’sına denk geliyor.

Uyruklarına göre, "Yabancı Damatlar"ın ("İthal Damatlar") % 38,4'ünü Alman damatlar (bin 368 kişi), % 7,9'unu Avusturyalı damatlar (282 kişi) ve % 6,8'ini Suriyeli damatlar (241 kişi) oluşturuyor.

Buna göre, Türkiye toplumu, erkek tarafından Suriyelilerle, Almanlarla, Azerbaycanlılarla ("İthal Gelinler"le); kadın tarafından da Almanlarla, Avusturyalılarla, Suriyelilerle ("İthal Damatlar"la) evlenme yoluyla birinci derecede akrabalık bağları kuruyor...

Türkiye Toplumunun Tecavüzcüsünün ve Cinsel İstismarcısının Profili

[İsmail Engin - @kanalkulturGeçtiğimiz günlerde TBMM'ye bir grup Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili tarafından "16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi, mağdur ile failin evlenmesi halinde fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya cezanın ertelenmesine imkan veren düzenlemeye ilişkin (...)" yasa tasarısı önerisi verildi. Kamuoyunda "Cinsel İstismar Önergesi" olarak tanınan girişim, 15 yaşından küçük çocuklara yönelik "cinsel istismar suçu"nun faillerini "cezasız bırakacağı" ve mağdurla failin evlen(diril)mesine yasal zemin hazırlayacağı, "tecavüzü meşrulaştıracağı" düşünceleriyle toplumun değişik kesimlerinde tepki buldu.

Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) cinsel suçlar, kişilerin cinsel dokunulmazlığını ihlal eden fiiller ve kişisel değerlere yönelik tecavüzler olarak değerlendiriliyor. Kanunda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar; cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, reşit olmayanla cinsel ilişki ve cinsel taciz şeklinde düzenleniyor.

2010 yılında, İsmail Altan Tülü, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Disiplinlerarası Adli Tıp Anabilim Dalı'nda Prof. Dr. Hatice Gülsen Erden danışmanlığında "Tecavüz Suçlularında ve Çocuk Cinsel İstismarcılarında Suç Analizi" başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırladı.

Ankara L1 ve L2 Tipi, İstanbul Ümraniye T Tipi, Çankırı, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Adıyaman, Malatya, Elazığ ve Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan 106 tecavüz suçlusu ve 157 çocuk cinsel istismarı suçlusu olmak üzere, toplam 263 yetişkin erkek hükümlünün ve hiç suç işlememiş 100 yetişkin erkek bireyin konu edinildiği araştırmada, cinsel suç nedeniyle hüküm almış yetişkin erkek bireylerin, demografik özellikleri, gelişimsel ve ailesel faktörleri, adli geçmişleri ve suç davranışları, sosyal ilişkileri ve suça ilişkin bilişsel çarpıtmaları ile psikopati arasındaki olası ilişkileri irdeleniyor.

Araştırmanın sonuca göre, çocukluğunda cinsel istismar mağduru olmuş olma durumu ile daha sonra çocuk cinsel istismarcısı olma arasında bir ilişki bulunuyor. (s.108) Keza, çocuk cinsel istismarcısının çocukluğunda yaşadığı cinsel istismar mağduriyet yaşı ile daha sonra bir istismarcı olarak mağdur ettiği çocukların yaşı arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki var. (s.110, 142) Araştırmada, çocukluğunda cinsel istismar mağduru olmuş olma durumu ile daha sonra çocuk cinsel istismarcısı olma arasında ve yanı sıra çocukluğunda cinsel istismar mağduru olduğu yaş ile daha sonra cinsel istismar ettiği çocukların yaşı arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuş. (s.147)

Araştırma bulgularına göre:

18 Kasım 2016 Cuma

Kanayan Yara: Çocuk Gelinler ya da Çocuk Evlilikleri

'15inde Gelin 16sında Anne 17sinde mutsuz ve umutsuz' [Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği]

[İsmail Engin - @kanalkulturBirleşmiş Milletler, 0 - 18 yaş arasında bulunan herkesi çocuk olarak kabul ediyor. Literatüre 'erken evlilik – early marriage' olarak geçen; on sekiz yaşının altında yapılan her evliliğe 'çocuk evliliği'; evlenen kıza da 'çocuk gelin' deniliyor. Türkiye’de genelde bu tür evlilikler, genellikle, dinî nikâha (imam nikâhı) dayanan evlilikler olarak ortaya çıkıyor.

Diren Çakmak, 'Türkiye'de Çocuk Gelinler' başlıklı makalesinde, Türkiye’de Medeni Kanun'un öngördüğü şekilde hakim kararıyla yapılmış olan erken evliliklerin oranının yüzde 15,5; çocuk gelin oranının yüzde 30 ilâ yüzde 35 arasında seyrettiğini ve en az en az yüzde 30,6 olduğunu belirtiyor.

Çocuk yaşta resmî nikâhla evlendirilen kızların oranı 2013 yılında yüzde 3

TUİK verilerine göre, çocuk yaşta resmî nikâhla evlendirilen kızların oranı 2013 yılında yüzde 3. Çocuk yaşta resmî nikâhla evlendirilen bu kızların (16-17 yaş grubu) 2013 yılında yüzde 69,9’u kendisinden 6 ve daha büyük yaşta bir erkek ile evlen(diril)miş. Çocuk gelinlerin yüzde 15,2’sinin ise eşi ile arasındaki yaş farkı, 11 ve daha yukarı yaş. Akdeniz, Kuzeydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu Bölgelerinde bu oran yaklaşık olarak yüzde 20. Yani 18 yaş altında evlenen her 5 kız çocuğundan birinin eşi ile arasındaki yaş farkı 11 yaştan fazla...

Türkiye'de çocuklara karşı işlenen cinsel istismar ve sömürü suçları son beş yılda yüzde 50 oranında arttı!

2014 yılından beri çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçları nedeniyle mahkemelerde verilen toplam mahkûmiyet kararı sayısının 13.968 olması karanlık bir tabloyu gözler önüne seriyor. Ayrıca mahkemelere ulaşmadan üstü kapatılan çocuk gelinler, damatlar, çocuk işçiler ve çocuk yoksulluğu vakaları da Türkiye’deki çocuk istismarının boyutunun düşünülenden çok daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.

9 Kasım 2016 Çarşamba

31 Ekim 2016 Pazartesi

Aleviler / Alewiten. Cilt 2 Band: İnanç ve Gelenekler / Glaube und Traditionen

İsmail Engin / Erhard Franz (Haz. | Hrsg.):
Aleviler / Alewiten. Cilt 2 Band:
İnanç ve Gelenekler / Glaube und Traditionen.
Deutsches Orient-Institut, Mitteilungen 60,
Hamburg 2001, 320 S., ISBN 3-89173-061-6
Deutsches Orient-Institut tarafından yayınlanan ve alanında uzman olan araştırmacıların makaleleriyle katkı yaptığı 3 ciltlik Türkçe ve Almanca (iki dilli) Aleviler / Alewiten adlı eserin 2. cildi, "İnanç Biçimleri ve Dini Hayat | Glaubensvorstellungen und religiöses Leben", "Halk İnançları ve Uygulamaları | Volkglaube und Riten", "Dini Yansıması Olarak Sanat ve Zanaat | Kunst und Handwerk als Spiegel des Glaubens" adlı üç ayrı bölümden ve toplam 22 makaleden oluşmaktadır.

Kitap, »Önsöz | Vorwort«un yanı sıra, makalelerde geçen kaynakların topluca sunulduğu »Kaynaklar | Bibliographie« kısmından sonra İsmail Engin ile Erhard Franz'ın kaleme aldığı »Alevilerde ve Bektaşilerde Dini Yapı | Zur religiösen Führungsstruktur bei Alewiten und Bektaschi« adlı bir detaylandırma; açıklamalı »Tarihsel Kişiler Dizini | Index historischer Persönlichkeiten« ve birinci cildin içindekilerle sona ermektedir. Çalışmada, yeri geldiğinde resimlere, çizimlere, tasarımlara ve karikatürlere yer verilmektedir.

"İnanç Biçimleri ve Dini Hayat | Glaubensvorstellungen und religiöses Leben" adını taşıyan ilk bölümde, beş makale vardır. Bu bölümde Musa Baran »Tahtacılarda Musahiplik Töreni | Die Musahiplik-Zeremonie bei den Tachtadschi« adlı makalesinde, genel bir girişten sonra, Tahtacılar üzerine kısa bilgiler vermekte; ardından musahiplik törenini betimlemektedir. Törende oniki hizmetliler üzerinde de duran yazar, "hayırlı" ve nefeslere açıklık getirmekte, örnekler sunmaktadır. Meydan döşeği, muhabbet ve erkân yetirmeyi de açıklayan yazar, aşına, peşine ve çiğildaş olma konularına da eğilmektedir. Mehmet Yaman, »Alevilikte Kurban Geleneği | Opferriten im Alewitentum« adını taşıyan makalesinde kurban ve dini özelliği ile Alevilikte içeri ve dışarı kurbanlarını, Kurban Bayramı'nın anlamını konu edinmektedir. »Alevi-Bektaşi Kültüründe Semahlar | Der Semah in der Kultur des Alewiten- und des Bektaschitums« başlığını taşıyan ve İlhan Cem Erseven tarafından yazılan makalede semah ve oyun, Anadolu kültürü ve oyun, İslam ve dans ilintilerini irdelenmekte; semahın çeşitleri, oynanışı ve türleriyle ilgili bilgiler verilmektedir...

"Halk İnançları ve Uygulamaları | Volkglaube und Riten" adlı ikinci bölümde altı makale yer almaktadır. Konuyla ilgili ilk makale Kutlu Özen'in »Sivas Alevilerinde Kutsal Yerler ve Yatır İnancı | Heilige Orte und Gräber in der Provinz Sivas« adlı makalesidir. Özen, burada adak, adak adamak, cöher, kurban vb. kavramları açıklamakta; adak yerlerinin fonksiyonlarını değerlendirmekte; yer-su, dağ, taş-kaya, orman-ağaç, evliya kültlerine bağlı adak yerleri üzerinde durmakta; Sivas ve Divriği örneğinde de konuyu ele almaktadır. »Seyyid Battal Gazi Külliyesi'nde Adak ve İnanç Gelenekleri | Wallfahrtsbräuche am Grab des Seyyid Battal Gazi« adlı makalesinde İlyas Küçükcan Battal Gazi ile külliyesi etrafında kümelenen adak, inanç ve sağaltma uygulamalarını aktarmaktadır. »Balıkesir Yöresinde Sağaltma İşlevli Bazı Bektaşi Ocakları ve Bazı Alevi Köylerinde Yatırlar, Kutsal Ağaçlar ve Sağaltma Ocakları | Heiligengräber, Kultstätten und Heilpraktiken der Bektaschi und der Alewiten in der Gegend von Balıkesir« adlı makalesinde Aydın Ayhan Barak Baba, Gazi İnebey Subaşı, Garip Dede, Çırpılı Dede, Uzandede yatırları ile bu yatırlar etrafında kümelenen adak, sağaltma uygulamaları ile yöredeki Alevi-Çepni köylerindeki sağaltma ocaklarını konu edinmektedir. Veli Asan »Tahtacılarda Cenaze Törenleri | Bestattungs- und Totenbräuche bei den Tachtadschi« adlı makalede Tahtacı kültüründe ölüm üzerinde durmakta; ağıtları betimlemekte ve örneklemekte; ölünün kaldırılması, onun yıkanması, giydirilmesi konularını irdelemekte; cenaze töreni ve ölü yemeğine de açıklık getirmektedir. Kemal Astare, »Glaubensvorstellungen und religiöses Leben der Zaza-Alewiten | Zaza Alevilerinin İnanç Biçimleri« başlıklı makalesinde Zazaların dini inançları ve bu inançta dini görevlerdeki hiyerarşi, ocaklar, cem, sanal akrabalık türü kirvelik, oruç geleneksel bayramlar ile değişme üzerinde durulmaktadır...

28 Ekim 2016 Cuma

Alevilik

İsmail Engin / Havva Engin [Hazırlayanlar]: Alevilik.
Kitap Yayınevi, İstanbul 2004, 581 S.,
ISBN: 975-8704-73-7
-Bu kitap Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı'nın (1920-2003) aziz anısına yayınlandı-

“Babam Alevilik İslamdır, hatta hakiki  Müslüman biziz diyor. Ben Alevilik kendi başına bir inançtır, fakat İslamdan da etkilenmiştir diyorum. Oğlum da Alevilik yalnızca bir felsefe, bir yaşam biçimidir diyor. Ne yapacağız şimdi?”

1980’li yılların sonlarında dünyadaki hızlı siyasi ve ekonomik gelişmeler ile değişmelerden nasiplenen Alevilik bir yandan varsayılan “gizliliğini” parçalayıp “kamusal alana” taşınır, diğer yandan da buna paralel bir şekilde Alevilerde “kendini keşfetme süreci” yaşanırken, buna dayalı olarak da bir “kimlik bunalımı”yla karşı karşıya kalındı. Aleviler, giderek artan bir şekilde kendilerini, kim olduklarını; Aleviliğin de nereden gelip, nereye gittiğini, ne olduğunu sorgulamaya başladılar.

“Dışarıdan bakış” Alevilerin homojen ve kapalı olduğu yönündeydi. Aslında homojen değil, çoğulcu ve çeşitli (heterojen) bir yapıya, ilişkiler ağına / örüntüsüne, davranışlara ve doğal olarak siyasi tutumlara sahiptiler; ancak nedense “dışarıdan bakış” bunu bir türlü kavrayamıyordu veya kavramak istemiyordu. Her dinî yapıda görüldüğü üzere “cemaatlere” bölünmüşlerdi; cemaatler arası ilişkiler de stabil değil, kaygan bir zemine oturmuştu. Toplumdaki hızlı değişim ve dönüşüm, kamusallaşmaları / kamusal alanda tanınmaları açısından yeni olanaklar sağlarken, öbür taraftan cemaat içinde yaşanan farklılıkları ve bölünmüşlükleri de gözler önüne serdi. Cemaatler arası ilişkiler, siyasi tutumlardaki farklılaşmaların etkisiyle veya aleni bir şekilde ortaya çıkmasıyla daha da kayganlaştı. Kim oldukları ve ne olduklarına yönelik kendi içlerinde başlattıkları veya yürüttükleri tartışmalar da doğal olarak bun(lar)dan etkilendi / etkilenmektedir. “Dışarıdan bakış”ın Aleviler veya Alevi cemaatleri arasındaki farklılıkları keşfetmesi ve kavraması, uzun sürmediği gibi buna yeni bir ivme de verdi. Kuşkusuz, bu durum “paratonerlik”le açıklanamaz.

Kimlik bunalımının yaşandığı “kaos” döneminde ─ ki kendilerini siyasi hareket olarak gören ve siyasi hareketlerle dinî inancı özdeşleştiren kimi cemaatlerde, halen devam etmektedir ─ “kendilerinin” ne ve kim olduklarına yönelik cevaplar netleşmiş değil, bunun için ithal ideolojilere, ideolojik tezlere ve siyasi tutumlara başvurulmakta; onlardan “medet” umulmakta.

Kuşaklar arasında hayata bakıştaki farklılaşma, dine ve dolayısıyla inanca bakışa, onu değerlendirmeye de yansıyor. Bu bağlamda kim ve ne olduğuna yönelik sorun baba / anne, oğul / kız ve torunu kapsayan üç kuşakta had safhaya ulaşıyor. İnternet ortamında “post-modern Aleviliği” yaşayan ve onun dinamikleriyle haşir neşir olan bir e-mail grubunda, İsviçre’den katılan bir üyenin şu ifadeleri konuya yönelik dikkat çekici:

27 Ekim 2016 Perşembe

Tahtacılar (Tahtacı Kimliğine ve Demografisine Giriş)

İsmail Engin: Tahtacılar
(Tahtacı Kimliğine ve Demografisine Giriş).
Ant Yayınları, İstanbul 1998, 136 S.,
ISBN: 975-6954-05-1
Tahtacılar, XIX. yüzyıldan beri, giderek giderek artan bir şekilde değişik bilimadamları, gezginler ve derlemecilerin dikkatini çekmiş; seyahatnamelerde, raporlarda, bilimsel araştırmalarda-çalışmalarda, derlemelerde bazen kısa, ama öz; bazen uzun ve detaylı, kısmen de yüzeysel olarak yer almış, bir etnik ve dinî topluluktur. Tahtacılar ve Tahtacı kültürü, zamanla tarih, türkoloji, etnoloji, antropoloji gibi bilim dallarında, yavaş yavaş yoğunlaşılan bir çalışma alanı haline gelmiş; onların üzerine değişik konu kümelerinde incelemeler-araştırmalar yapılmaya başlanmıştır.

Bu kitabın sonunda yer alan kaynakçaya kısaca bir göz atıldığında, Tahtacılar üzerinde oldukça fazla sayıda derleme, rapor, inceleme-araştırma olduğu görülecektir. Ancak, bu kaynakça, Tahtacılar üzerine yapılan sözü edilen nitelikteki çalışmaların küçük bir kısmını içermektedir. Bu bağlamda okuyucu, Tahtacıların ne kadar çok araştırılan-incelenen bir topluluk olduğu hissine kapılabilir. Bu his, okuyucuyu bir noktada yanıltmamalıdır: Hakkında yüzlerce yayın olan bu topluluk üzerine, hâlâ karanlıkta kalmış birçok konu vardır...

Kitap, dokuz yıllık yoğun bir çalışmanın ürünüdür ve 1995-1998 yılları arasında Tahtacılar üzerine değişik dergilerde dizi halinde yayınlanmış beş makaleyle, Andrews tarafından sistematize edilen Tahtacıların yaşadığı yerleşim merkezlerini içeren bir ekten ibarettir.

Tahtacıların kim olduklarına, nereden geldiklerine ve kökenlerine ilişkin tezlerin karşılaştırıldığı; farklı mekân ve zamanlarda "değişen" Tahtacı kimliğinin, niçin ve nasıl değiştiğini ele alan ilk üç bölüm, aynı zamanda genelde incelenen-araştırılan topluma-kültüre bakışı içeren emik-etik yaklaşım(lar)ın, araştırmacılar tarafından nasıl kullanıldığını da örneklemektedir. Bu örnekleme, Tahtacılar -ve dolayısıyla Alevîler- üzerine yapılan araştırmalardaki-incelemelerdeki yöntem sorununa da kenarından köşesinden değinmektedir.

19 Ekim 2016 Çarşamba

Waiting, Ayvalık (2015)

© Foto: İsmail Engin,  Alibey | Cunda | Mosxónisi / Mosxónêsos, Ayvalık - Balıkesir, 2015 Koord: 26° 39' 34'' D, 39° 19' 59'' K

15 Ekim 2016 Cumartesi

Taşlısekban Erleri ~ 1930'lar

Taşlısekban Erleri ~ 1930'lar; Taşlısekban, Süleoğlu - Edirne; Koord: 26° 52' 29'' D, 41° 48' 14'' K
/ © 
İsmail & Havva Engin koleksiyonu

14 Ekim 2016 Cuma

Aşure Lokması, Heidelberg (2015) - II

HABT e.V. Heidelberg Alevi-Bektaşi Toplumu Aşure Lokması © Foto: İsmail Engin, Heidelberg, Baden-Württemberg, 2015

Aşure Lokması, Heidelberg (2015)

HABT e.V. Heidelberg Alevi-Bektaşi Toplumu Aşure Lokması © Foto: İsmail Engin, Heidelberg, Baden-Württemberg, 2015

13 Ekim 2016 Perşembe

12 Ekim 2016 Çarşamba

Rose, Schriesheim (2016) - XIV

Rose © Foto: İsmail Engin, Schriesheim - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

Rose, Schriesheim (2016) - XIII

Rose © Foto: İsmail Engin, Schriesheim - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

Rose, Schriesheim (2016) - XII

Rose © Foto: İsmail Engin, Schriesheim - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

Rose, Schriesheim (2016) - XI

Rose © Foto: İsmail Engin, Schriesheim - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

Rose, Schriesheim (2016) - X

Rose © Foto: İsmail Engin, Schriesheim - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

Rose, Schriesheim (2016) - IX

Rose © Foto: İsmail Engin, Schriesheim - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

9 Ekim 2016 Pazar

8 Ekim 2016 Cumartesi

7 Ekim 2016 Cuma

5 Ekim 2016 Çarşamba

4 Ekim 2016 Salı

2 Ekim 2016 Pazar

1 Ekim 2016 Cumartesi

Heidelberger Schloss (2016)

Heidelberger Schloss / Schloss Heidelberg © Foto: İsmail Engin, Heidelberg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016

30 Eylül 2016 Cuma

Heidelberger Herbst (2011)

Heidelberger Herbst © Foto: İsmail Engin, Heidelberg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2011

29 Eylül 2016 Perşembe

27 Eylül 2016 Salı

Streetart, Linkenheim-Hochstetten (2009)

Streetart © Foto: İsmail Engin, Karlsruher Straße, Linkenheim-Hochstetten, Karlsruhe - Baden-Württemberg, 2009

26 Eylül 2016 Pazartesi

25 Eylül 2016 Pazar

Heidelberger Herbst (2016)

Heidelberger Herbst © Foto: İsmail Engin, Heidelberg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2016