Bu Blogda Ara

14 Aralık 2015 Pazartesi

Autumn, Ladenburg (2015)

Ladenburg'ta Sonbahar; © Foto: İsmail Engin,
Ladenburg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2015

Ladenburg'ta Sonbahar; © Foto: İsmail Engin,
Ladenburg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2015

Ladenburg'ta Sonbahar; © Foto: İsmail Engin,
Ladenburg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2015

Ladenburg'ta Sonbahar; © Foto: İsmail Engin,
Ladenburg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2015

4 Aralık 2015 Cuma

Türkmen Giyimi - Türkmen Costumes

[İsmail Engin] Sabiha Tansuğ'un 1965 – 1984 yılları arasındaki Marmara ve Ege bölgelerinde Kumköy, Bergama, Kapıkaya, Muğla, Milas, Tahtakuşlar ve Kayaköy'ü kapsayan alan araştırmalarında elde ettiği giysi kültürüne ilişkin verilerini değerlendirdiği çalışmasında, öncelikle araştırma yapılan yerlere özgü geleneksel giysi kültürüyle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmektedir.

Türkmen giyimlerindeki farklılıklara da yer verilen ve yeri geldiğinde konuyla ilgili karşılaştırmalar yapılan eserde, giyim felsefesi ve Türkmen (Tahtacı) giyiminin dayandığı inançlar üzerinde durulmakta; kadın ve erkek giyimindeki ana hatlar böylece ortaya konulmaktadır.

Eserde ayrıca törenlerde, bayramlarda, düğünlerde kullanılan giysi parçaları gözler önüne serilmektedir. Başlık parasının anlamı açıklanmakta; başlık geleneğinin esası ve önemi üzerinde durulmaktadır.

Bütün bu konular, kısa ve gerçek öyküleriyle, okuyucuya sunulmaktadır.

Eserin en önemli özelliklerinden birisi yerinde, köylerde ve köylüler üzerinde çekilmiş renkli resimlerle giyim bilgisinin görsel açıdan kanıtlanmaya ve okuyucuya sunulmaya çalışılmasıdır.

25 Ekim 2015 Pazar

Ladenburg'ta Sonbahar Başlangıcı, 2015

Ladenburg'ta Sonbahar Başlangıcı;
© Foto: İsmail Engin,
Ladenburg - Rhein-Neckar-Kreis - Baden-Württemberg, 2015

20 Ekim 2015 Salı

Aleviliğin Kimliği, Dayandığı Esaslar Gelenek ve Görenekleri

[İsmail Engin] Tahtacıların Hacı Emirli Ocağı'nın "dikme baba"sı olarak Kızılcapınar Germencik / Aydın'da yaşayan ve kendini İbrahim-i Sani evladlarından kabul eden, kemanla deyiş okuyan Bayram Kemancı'nın "Aleviliğin Kimliği, Dayandığı Esaslar Gelenek ve Görenekleri" adı verilen eseri, Aleviliğe yöneltilmiş olumsuz önyargıların giderilmesi gerektiğini belirten, birlik ve beraberliğe hitap eden bir "Ön söz" ile başlamaktadır.

Eserde, Kuranıkerim'deki Nebe', Hacc, Âl-i İmran, İsrâ gibi değişik sûrelerden alınan kimi ayetler ardı ardına Türkçe olarak zikredildikten sonra, Veda Haccı ile Gadîr-i hum olayı ve Hz. Muhammed'in vasiyeti üzerinde durulmaktadır.

Bunu Aleviliğin oluşumunun ve doğuşunun ele alındığı "Alevilik" ile "Aleviliğin Doğuşu" adlı kısımlar izlemektedir.

Kemancı'nın eserde ağırlıklı olarak irdelediği konu, "Alevinin Kimliği Gelenek ve Görenekleri Dayandığı Esaslar" başlığıyla okuyucuya sunulmaktadır.

Bu kısımda yine Âl-i İmran, Nûr, Bakara, Mâide sûrelerinden örnekler verilerek, hizmetler ve semboller (delil gibi) dini temellere oturtulmaya çalışılmaktadır.

Bu bağlamda "Delil", "Pervane (Haberci)" ile oniki hizmet sahipleri ve ayin-i cemle ilgili bilgiler veren eserde, dâr ve ikrar da ele alınmaktadır.

24 Eylül 2015 Perşembe

Kurban: Kurbanın Kökenleri ve Anadolu'da Kanlı Kurban Ritüelleri

[İsmail Engin] Antropolog-Folklorist Gürbüz Erginer'in (1945 – 2009), geride bıraktıklarından önemli bir yapıt "Kurban: Kurbanın Kökenleri ve Anadolu'da Kanlı Kurban Ritüelleri".

Yazar, "Önsöz"ünde "Bu kitap, Anadolu'da etnolojik amaçla ama amatörce çekilmiş bir kanlı kurban ritüeli belgesel filminin giderek sayıca çoğalmasıyla, ilgili ritüelin kökenlerine ilişkin bilgi ve bulguların neler olduğu konusundaki araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu araştırma, insanlık tarihi kadar eski olan ve insan düşüncesinin bir ürünü olarak karşımıza çıkan doğaüstü tasarımlar için çeşitli amaçlarla kan akıtma ritüelleri olarak adlandırabileceğimiz kurban olgusunun, genelde din dışı bir yaklaşımla kökenlerini ortaya koymaya ve bu olgunun günümüz Anadolu'sundaki durumunu saptamaya çalışmaktadır." diyor...

Eser, "Kurban Kavramı ve Kurbanın Tanımları Kurban Kavramı ve Kurbanın Tanımları", "Kurbana Değgin Tinsel Kültürün İlk Belgeleri Kurbana Değgin Tinsel Kültürün İlk Belgeleri", "Üç Kutsal Kitapta Kurban Konusu Uç Kutsal Kitapta Kurban Konusu", "Eski Türk Boylarında Kurban Eski Türk Boylarında Kurban", "Günümüz Anadolu'sunda Kanlı Kurban Ritüelleri Konuyla İlgili Ön Çalışma", "Uşak'ta Kurban Bayramı", "Çapar Köyünde Adak Kurbanı", "Hacı Bektaş Veli'yi Anma Törenlerinde Adak Kurbanları", "Anadolu'da Yağmur Duası ve Kurban" ile "Sonsöz" başlıklı on bölümden oluşuyor.

Kitabın sonuna "Görüşme Cetvelinin Uygulandığı Yerleşim Birimleri"nin yanı sıra "Yararlanılan Kaynaklar" ve "Dizin" de eklenmiş.

Eserin ilk bölümde ele alınan konular arasında "Kurbana İlişkin Temel Antropolojik Kuramlar" ve "Din Kurban İlişkisi"; ikinci bölümünde Mayalarda, Azteklerde, İnkalarda, Sümerlerde, Hititlerde, Eski Yunanlılarda ve Romalılarda kurban başlıkları dikkat çekiyor.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Kral öldü, yaşasın Sulukuleli Sultanlar

[İsmail Engin]  Geçtiğimiz günlerde, ABD'de yayınlanan The Christian Science Monitor gazetesinin 9 haziran 2008 tarihli internet sayfasında Yigal Schleifer'in "Istanbul gentrifies a 1,000-year-old Roma neighborhood" [1] başlığıyla İstanbul'dan kaleme aldığı bir makale dikkatimi çekti.

Başlığı "İstanbul bin yıllık Roman mahallesini (Sulukule'yi) modernleştiriyor" olarak çevrilebilecek bu makalede, İstanbul surlarının arasında, 1054 yılına kadar geriye giden Avrupa'nın en eski Çingene yerleşimi olarak gösterilen Sulukule'nin yıkılacak olmasına işaret ediliyor; yerine de 620 adet "Osmanlı tarzı" "villa" yapılacak olmasına değiniliyor.

Yigal Schleifer, özetle İstanbul'un 5. yüzyıldan kalma surlarının arasındaki Sulukule Mahallesi'ni, şehirdeki bir mahalleden çok bir köye benzetiyor; Sulukule Mahallesi'ndeki Roman varlığının 1054 yılına kadar uzandığına değiniyor ve bu hususun mahalleyi dünyada olmasa bile Avrupa'daki en eski Çingene yerleşimi yaptığını ifade ediyor. Sulukule projesininin içinde, Roman müziği ve dansının öğretileceği bir kültür merkezi ve Roman müzisyenlerin çalışacağı bir otelin de yer aldığını vurguluyor ve Sulukule Mahallesi'nde yaşayan Romanlara para da ödeneceği; yeni yapılacak, fiyatı 114 bin ila 130 bin dolar arasında olan villalardan satın alma şansının verileceğini kaydediyor...

* * *

Kuşkusuz Sulukule, Türkiye'de Çingene veya Roman müziğinin önemli bir merkezi(ydi). Bu haliyle de İstanbul'daki eğlence sektörüne hayat veren bir özelliğe sahip(ti). Sınırları İstanbul'un dışına taşmış; Türkiye'de etnik müzik denince akla gelen sayılı yerlerden biri halini almış(tı). İçinden çıkardığı geleneksel kültürden beslenen sanatçılarla, Türk müziği için yabancı sayılan Jazz türünden yeni sentezleri denemesine de katkıda bulunuyor(du)...

16 Haziran 2015 Salı

Öteki Türkiye’nin Kadınları ya da Kadına Şiddetin Etnisitesi Yok: 1 Kadının Yaşadığı Şiddeti 4 Çocuk ta Yaşıyor...

[İsmail Engin] KAMER Vakfı’nın, AB Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı desteğiyle 2014 Ocak - 2015 Mayıs ayları arasında gerçekleştirdiği “Kadın Hakları İnsan Haklarıdır Projesi”nin nihai raporu yayınlandı.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki 23 il ve Karadeniz Bölgesindeki 3 ilde (Artvin, Rize, Trabzon), 24.723 kadınla yapılan yüz yüze görüşmeler, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı ve Prof. Dr. Ayşen Ufuk Sezgin; Burcu Buğu; İstanbul Barosu Avukatlarından Fethiye Çetin ve Berçem Alemdarzade; Dicle Üniversitesi Öğrt. Üyesi Hasan Akkoç; Sabancı Üniversitesi Öğrt. Üyesi Ayşe Gül Altınay tarafından değerlendirilmiş ve raporlanmış..

Görüşülen kadınlardan 4.500’ünün (% 18) yaşadığı şiddet ile ilgili KAMER’e başvurduğu (şiddete maruz kaldığı); sadece 1308 (% 5) kadının ise yaşadığı şiddetten kurtulmak için harekete geçtiği; kadınların, başta korku olmak üzere, çaresizlik, dil, yol yordam bilmedikleri için şiddetten kurtulmak için harekete geçmedikleri raporda belirtiliyor.

İlgili raporda, şiddetin çeşitli türlerini dikkate alınarak Türkiye’de şiddet yaşayan kadın oranı ortalama % 40 gibi görünüyor olsa da % 50 civarında görünmeyen, gizli yaşanan şiddet olduğunun bilindiğini ileri sürülüyor. Kadına yönelik şiddetin sistem sorunu olduğu, eğitim, gelir durumu, dil, savaş ve çatışmalar gibi durumların arttırıcı tali sebepler olduğunun bilindiği ifade ediliyor.

Öte yandan rapor, çocukların kadınların yaşadığı şiddetin görünmeyen mağdurları olduğu vurgulanıyor: "Hane başına düşen çocuk sayısı yaklaşık 4’tür. 1 kadının yaşadığı şiddeti 4 çocuk ta yaşamaktadır. Çocuklar çoğunlukla anne ile birlikte dayak yemekte, cezalandırılmakta, kaçmaktadır." deniliyor.

6 Haziran 2015 Cumartesi

Bekleme Odasından Oturma Odasına - Suriyeli Mülteciler

[İsmail Engin] Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı desteğiyle, Zümray Kutlu tarafından "Bekleme Odasından Oturma Odasına - Suriyeli Mültecilere Yönelik Çalışmalar Yürüten Sivil Toplum Kuruluşlarına Dair Kısa Bir Değerlendirme" başlığıyla hazırlanan ve Suriyelilere yönelik çalışma yürüten STK’lara dair rapor yayınlandı.

Rapor, Suriyeli mültecilere destek veren sivil toplum kuruluşlarının ve yürüttükleri çalışmaların mutevazı bir dökümünü yapmayı amaçlıyor.

Raporda, Türkiye’de bulunan Suriyeliler Türkiye hukukundaki resmi statülerine bakılmaksızın "mülteci" olarak adlandırılıyor. Türkiye’nin 10 ilinde kurulan 24 kampta yaklaşık 256.000 mülteci kaldığı vurgulanıyor. Kamp dışında yaşayan yaklaşık 1.8 milyonu bulduğu belirtilen Suriyeli mülteciden söz ediliyor. Türkiye’nin Nisan 2011’den Kasım 2014’e kadar yaptığı harcamanın 4,5 milyar dolar; BM ve Avrupa ülkelerinden gelen miktarın ise 246 milyon dolar olduğuna atıf yapılıyor.

Büyük çoğunluğunun Hatay, Antep, Kilis, Urfa ve Mardin olmak üzere sınır şehirlerinde yoğunlaşan bu mültecilerin Türkiye’nin farklı şehirlerinde kendi imkanları ile hayatlarına devam ettiği; iş bulma ümidi ile daha büyük şehirlere göç edenlerin de bulunduğu ve İstanbul’da yaşayan Suriyeli mültecilerin sayısının 330.000’i bulduğu, İstanbul’un yanı sıra İzmir, Mersin, Adana gibi şehirlerin de mülteciler için bir çekim merkezi olduğu belirtiliyor.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Haydar Kaya Alevilik Tanıtımı ve İlkeleri El Kitabı'nı yazmış..

[© İsmail Engin] Haydar Kaya tarafından, Türkiye'de ilk kez olarak Aleviliğin tanımını gerçekçi bir şekilde yapma ve ilkelerini de Kur'an-ı Kerim'deki esaslara göre açıklama iddiasıyla hazırlanmış olan bu eser, "Sunuş" kısmının dışında on bölümden oluşmaktadır.

Aleviliği kapsayan o güne kadarki yayınları irdelediği "Sunuş" kısmında yazar, konu üzerine olan yayınları

a) yazarların kendi siyasi görüşlerini yansıtan ve Aleviliği kullanma yolunun seçildiği siyasi amaçlı;

b) gerçeklerden ziyade Alevilerin istemleri eğilimleri gözetilerek kaleme alınan kâr amaçlı ve

c) Alevilerin inancının, ibadetinin ve felsefesinin gözetilerek öz kaynaklara (Kur'an'a, Hz. Muhammede'e ve Ali'ye) dayanarak bilgilendirmeyi içeren gerçek amaçlı

olarak üçe ayırmakta (s. 5-9); eserini "gerçek amaçlı eserler" kategorisinde görmekte; Aleviliği "İslamın minhâc yolu, tasavvufu ve felsefesi" şeklinde algıladığını açıklamaktadır (s. 7).

Eserin birinci bölümünde (s. 11-30), Alevilikle ilgili kavramların genel bir tanımlamasını ve betimlemesini yapmaya çalışan Kaya, sırasıyla "Alevi", "Alevilik", "Kızılbaş", "Kızılbaşlık", "Râfizi", "Râfizilik", "Şii",  ve "Şiilik" üzerinde durmaktadır.

Yazara göre "Alevi", Hz. Ali'nin soyundan gelip, onun tasavvufi yolunu izleyenle; onun soyundan gelen seyyid, şerif ve hacegân kollarından herhangi bir mürşide ikrar verip, bağlanandır (s. 11).

Alevileri a) soydan gelenler ve b) soy dışından gelenler şeklinde iki grupta değerlendiren Kaya, soydan gelenleri de 1) "Evlâd-ı Resûl" ve 2) "Haşimiler" olarak ikiye ayırmakta; "Evlâd-ı Resûl"leri şeriflerle (ki yazar onların Zeydiyye mezhebine bağlı olduğunu belirtmektedir) seyyidler (Hüseynî, Musayî vb. gibi onları da İmamiyye mezhebine bağlamaktadır); "Haşimileri" de Hanefiyye ya da Keysaniyye mezhebine bağlı hacegânlar (Ahmet Yesevi gibi) ve evlâdanlar (İmamiyyeye bağlı) diye sınıflandırmaktadır (s. 13-14).

5 Mayıs 2015 Salı

Abe, sizin de Kakava'nız kutlu olsun!

Gogocular gogo yapar
Aç karınla sükse satar

Aman gogocular
Canım gogocular

Plakalar elimizde
İki buçuk cebimizde

Aman gogocular
Canım gogocular

Karkaput mahalleyi bastı
Melek abla yan yan kaçtı

Aman gogocular
Canım gogocular[1]

[© İsmail Engin] Üniversiteye yeni başlamıştım... "Sosyal Antropoloji'de Alan Araştırması Yöntem ve Teknikleri" dersimizin öğretmeni [Prof. Dr.] Sabri Çakır'ın yönlendirmesiyle "Çingeneler" üzerine bir çalışma yapıyordum.

Muhtemelen 1981 kışıydı. Edirne'de zamanın Sağlık Müdürü Dr. Ratıp Kazancıgil'e görüşüyordum. Ratıp bey, ünlü tıp tarihçisi Ahmet Süheyl Ünver'in de yönetiminde Edirne hakkında bir doktora tezi hazırlamış ve Osmanlıcası son derece iyi olan bir akademisyendi aynı zamanda. Akabinde Trakya Üniversitesi'nde tıp tarihi kürsüsünde öğretim üyesi oldu.

Dr. Ratıp Kazancıgil'in saatler süren ve kayda aldığım konuşmasında, bana Edirne tarihinden söz ederken, Çingenelerin de tarihini anlatıyordu. Bilhassa Edirne'deki "Araplar mahallesi"nin...

Ona Çingeneler üzerine bazı bilgiler edinmek istediğimi belirtip, bu konuda kiminle görüşebileceğimi sordum. Bana "Kınacı Muhittin"i önerdi.

"Kınacı Muhittin", görüşme ricamı kırmadı, saatler süren söyleşi yapabilmiştim onunla.

Ardından ver elini "Gogo mahallesi"... Ve "Gogo mahallesi"nde yeni bir dünya ile tanışmam... Evliya Çelebi'nin ve Alexandre G. Paspati'nin sözünü ettiği gizemli bir dünyaydı bu. Ona açılan o güne kadar bilmediğim ve duymadığım bir dil! Bu dil, sadece Osman Cemal Kaygılı'nın İstanbul'daki "Çingeneler"inde yaşamıyordu elbette. Edirne'de "Gogo mahallesi"nde yaşlılar arasında da vardı.

Ahmed Haşim'in, "insanın tabiata en yakın kalan güzel cinsidir. Zannedilir ki bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sâkinleri beşerî şekle istihale etmiş birtakım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır." diye kaydettiğini okumuştum bir yerlerde; sordum nedir bu diye?

"Kakava"yı[2] bilmeden anlayabilmek mümkün değildir diye cevapladı akil adamlar. Sandıklarında sakladıkları bir tomar kağıt arasından iki tanesini uzatıp verdiler bana.

Davetiyeydi bunlar. İki ayrı davetiye.

Sakla dediler, bir gün lazım olacağını belirterek.

"Davetlisin sen de Kakava'ya böylece" diye altını çizerek.

Baktım davetiyelere, yılların ötesinden ta 1930'dan gelen bir çağrıydı bu...

Sonra bir 5 mayıs günü ben de katıldım Kakava'ya.

Davete icap ederek...



* * *

Necdet Sakaoğlu, sözcük anlamının "kokulu hava", ya da "kahkaha" (gülmece, eğlenmece) olduğuna işaret ediyor Kakava'nın.[3] Sinan Şanlıer de "Cazın Trakya'daki adıdır"; eğlenmesini, çalgı çalıp söylemesini bilen insanların şenliğidir; dil ve renk ayrımı yoktur, onda; saf ye yalın, aracısız bir şekilde dışa vurumudur duyguların Kakava diyor. Orada pişen aşların, tutulan dileklerin herkes için olduğuna değiniyor.[4] Aslında bir tür yeniden doğumdur, Kakava.


Şafak henüz sökmeden akın akın Tunca nehrine doğru müzik eşliğinde gidiliyor ve orada yıkanılıyor. Meydanımsı bir yerde çigan müziği çalarken, büyük bir ateş yakılıyor. Yüzler güneşin doğduğu tarafa dönülüyor, ellerdeki söğüt dalları suya batırılıp sırta sürülüyor. Ve yeni yıl için dilekler tutuluyor. Evler süpürülüyor; eski hasırlar ortaya çıkarılıp yakılıyor: "Mart içeri pire dışarı" deniliyor. Bütün bunlar davetli olunan Edirne halkının da huzurunda gerçekleşiyor. "Gogo mezarlığı" da bir tür merkezi oluyor Kakava'nın.[5]


Her yıl mayıs ayının 5'indedir Kakava. Sizin de Kakava'nız kutlu olsun! İsmail Engin

Notlar

[1] Melih Duygulu: "Türkiye Çingelerinde Müzik" Tarih ve Toplum 23 (1995) 137: 296.
[2] İstanbul'da "kakavan" denirmiş, yakılıp üstünden atlanılan ateşe.. Bkz. TDK: Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü - VIII - K, Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1975: 2602.
[3] Necdet Sakaoğlu: "Kırklareli'nde Gelenek Bolluğu – Kakava Bayramı" Tarih ve Toplum 23 (1995) 137: 291. 
[4] Sinan Şanlıer: "Cazın ismi Trakya'da Kakava" Cumhuriyet Dergi, 5 haziran 1994. 
[5] Oral Onur: "Çingeneler" Tarih ve Toplum 23 (1995) 137: 275.

Ayrıca bkz. ve krş.

Ece Baykal; Mutlucan Şahan; Alp Baruh: "Yaşasın Romanlar, kahrolsun barolar", Cumhuriyet Dergi,  30.05.2004 

23 Nisan 2015 Perşembe

23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliği | 23 Nisan Internationales Kinderfest / Berlin, 2010

"23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliği | 23 Nisan
Internationales  Kinderfest", © Foto: İsmail Engin,
Brandenburger Tor, Berlin, [24.04] 2010