Bu Blogda Ara

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Alevîlik ve Bektaşîlik Araştırmalarında Yöntem, Yaklaşım Sorunu

[© İsmail Engin] Giriş

Sosyal bilimler alanında 1970'li yıllardan başlayarak Almanya, Fransa, İsveç, Hollanda, U.S.A., İngiltere gibi ülkelerde, Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine giderek artan şekilde araştırmalar, derlemeler yapılmaktadır. Türkiye'de de durum farklı değildir. Özellikle 1980'li yıllarla birlikte, Alevîliğin ve Bektaşîliğin dinî kurallarının, geleneklerinin betimlenmesine; öğretisinin ortaya konmasına; örgütlenmesinin, var olan politik ve sosyal -ki kimlik sorununun da bunun içinde görmekteyiz- sorunlarının tartışılmasına yönelik yayınların, sürekli artan bir ivmeyle, birbirini izlediği görülmektedir.

Konu üzerine çıkan yayınlarda dikkati çeken temel nokta, yöntem ve yaklaşım sorununa değinilmemesi; daha da önemlisi Hüseyin Bal, Yılmaz Soyyer ve kısmen Belkıs Temren'in araştırma alanını, örneklemini, yöntemini ve tekniklerini içeren çalışmalarının[1] -ki burada bu çalışmaların irdelenmesine girmeyeceğiz- dışında yer verilmemesidir. Burada hemen belirtmeliyiz ki, uzun yıllardan beri tarihsel açıdan Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine detaylı çalışmalar yapan Ahmet Yaşar Ocak, konuyla ilgili yöntem ve yaklaşım sorununu, ısrarla ve inatçı bir şekilde gündeme getirmektedir.[2]

Yöntem ve Yaklaşım Sorunu Olarak Farklılıklar

Herşeyden önce, yöntem ve yaklaşım sorunu, doğru-geçerli bilgiye ulaşabilme, onu toplayabilme ve değerlendirebilme, irdeleyebilme sorunudur. Araştırmacı, burada insan-topluluk-toplum, mekân ve zaman faktörlerini göz önüne alarak ne, nerede, ne zaman, neden/niçin, ne kadar, nasıl sorularına cevap aramaktadır. Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine yapılan çalışmalarda, genelde bu faktörlerin ve soruların herhangi birisinin, ikisinin ya da daha çoğunun hesaba katıl(a)madığı veya dikkate alın(a)madığı görülmektedir.

1) Etnik ve Dinî Yapı

Alevîlik ve Bektaşîlik etnik ve dinî anlamda homojen bir yapıya sahip değildir: Etnik yapısında Türkmenlerin ve Zazaların büyük bir kısmını, kısmen Kürt gibi değişik etnik toplulukları barındıran Alevîlik, farklı ocakları da içermektedir. Bu bağlamda Tahtacı-Türkmenlerinin bağlı bulunduğu ocaklar ile Zaza Alevîlerinin bağlı bulunduğu ocaklar farklıdır.

Öte yandan, Türk Bektaşîlerin yanı sıra, Arnavut Bektaşîler de vardır. Bektaşîler, bir yandan halife dede baba, halife baba, baba hiyerarşisi içerisinde örgütlenir ve erkân yürütürken, diğer taraftan Çelebiler, dede-babalar bazında da örgütlenmişlerdir. Bu bağlamda, bir yanda Bedri Noyan halife dede baba varken, diğer yanda Ulusoylar Çelebiler kolunu oluşturmaktaydı. Onlardan bağımsız olarak da Eskişehir Sücaettin Veli Dergâhı'nda bulunan Nevzat Demirtaş (dede-baba) Marmara Bölgesi'nde ve özellikle Trakya ile Bulgaristan'da ayin-i cemlere katılmakta ve erkân yürütmekteydi. Günümüzde, halife dede baba Bedri Noyan'ın ölümüyle onun ardılının belirlenmesi üzerine ortaya çıkan yeni bir oluşumu daha yaşamaktayız. Şu an, Haydar Ercan ve Mustafa Eke olmak üzere, iki halife dede baba bulunmaktadır.

Yine kendilerini Alevî olarak kabul eden Türkiye sınırlarında Antakya'dan Tarsus'a kadar olan bölge içerisinde yoğun olarak yaşayan Nusayrîler -ki Araptırlar- Türkiye'deki diğer Alevî cemaatlerinden ibadet ve uygulamalar esasına göre, farklıdır. Onlarda, dedelik ve babalık değil, şeyhlik vardır.

2) Örgütlenmeler

Sivil toplum kuruluşları açısından Alevî ve Bektaşî örgütlerine baktığımızda, şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır: Alevî örgütleri arasında cemevleri bazında örgütlenmelerin yanı sıra, bir yanda Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri ve Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleri, öte yanda Cem Vakfı'nın yer aldığı; bu arada daha çok Şiîliğe yakınlaşan bir eğilimi temsil eden Ehl-i Beyt İnanç-Eğitim ve Kültür Vakfı'nın ve Demokratik Dayanışma Vakfı'nın bulunduğu; Zaza Alevîlerinin oluşturduğu Tunceli Kültür ve Dayanışma Derneği gibi, değişik derneklerin varlığı; Bektaşî örgütlenmesinin ise, şu an için, kısmen Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı etrafında oluştuğu, görülmektedir.

Diaspora'da da durum farklı değildir. Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya'da Avrupa Alevî Birlikleri Federasyonu; Cem Vakfı örgütlenmesi; Dersimliler Dernekleri vb. Sadece 160 bin civarında Türkiyelinin yaşadığı Berlin'de şu an için 11 Alevî ve Bektaşî örgütünün olduğunu belirtelim.

3) Politik Yapı

Alevîler ve Bektaşîlerin, politik yelpazede, değişik sol ve sağ partiler içerisinde yer aldığı ve onları desteklediği[3]; ne sadece solcu, ne sadece sağcı oldukları DİE tarafından yayınlanan Mahallî İdareler ve Milletvekili Genel Seçimi Sonuçlarına bakıldığında[4] söylenebilir. Bu bağlamda, onlar zaman zaman Türkiye Birlik Partisi gibi, kendi partilerini de oluşturabilmekte veya Barış Partisi gibi, Alevî kökenlililerin yoğunlukta olduğu partileri kurabilmektedirler.

Farklılıkların Bulanıklaşması-Berraklaşması

Bunların yanı sıra, Alevîlik ve Bektaşîlik arasındaki sınırların bazen bulanıklaştığına, bazen berraklaştığına da bu arada dikkat çekmek gerekir. Örneğin Amasya, Çorum ve Tokat yörelerinde Alevîlik ve Bektaşîlik içiçe girmiş durumdadır. Çelebi kolunun egemenliğini hissettirdiği bu yerlerde, Bektaşîler kendilerini -Kızılbaş değil- Alevî olarak adlandırmaktadır. Erkânlar, dedeler tarafından yürütülmektedir. Özellikle Çorum'da dedeler, Veli dedenin oğlu Hüseyin Solmaz (dede) gibi, Hacı Bektaş Veli Ocağından geldiklerini söylemekte ve kendilerini Hacı Bektaş Veli evlâtları olarak nitelemektedirler.

Ancak, hemen burada, günümüzde yaşayan Bektaşî halife babalarından Teoman Güre'nin, Mustafa Eke'nin ve Ali Doğan'ın, Alevîlikle Bektaşîliği birbirinden ayırmakta olduğunu; özellikle halife baba Teoman Güre'nin Şahkulu, Hüseyin Gazi gibi, Bektaşî dergâhlarının, Bektaşîler tarafından değil, Alevîler tarafından kullanıldığına işaret ettiğini de eklemekte yarar vardır.

Determinist Yaklaşım Olarak Genellemeler

Bütün bunlar, Alevîlik ve Bektaşîlik araştırmalarında herşeyden önce araştırma evreninin, örnekleminin, etnik ve dinî yapısının çok iyi bir şekilde ortaya konması gerektiğini göstermektedir.
Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine yapılan çalışmalarda, bu hususa dikkat edilmediği; bilinçli ve(ya) bilinçsiz bir şekilde heterojen yapının, farklılıkların dikkate alınmayarak, yok varsayılarak, "Alevîlik Türklüktür"[5], "Alevîlik Kürtlüktür"[6], "Alevîlik solculuktur"[7], "Alevîlik bir dindir"[8], "Alevîlik gerçek İslâmiyettir-İslâmiyetin özüdür"[9]  gibi genellemelere gidildiği söylenebilir. Sözü edilen genellemeler, aynı zamanda determinist bir yaklaşımı da içermektedir.

Gerçek Kültürle İdeal Kültürün Karıştırılması

Genelde, konu üzerine yapılan çalışmalarda, gerçek kültür ile ideal kültür birbiriyle karıştırılmaktadır. Kadınla ilgili değerlendirmeler bunun için, önemli bir örnektir. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde "gelinlik etme" durumu, ortaya konulan ve idealize edilen kadın tipiyle uyuşmamaktadır. Yine Tahtacılarda kadına yönelik baş bağlama törenleri -ki evli olan kadının başının bağlanması için onun hamile olması ya da bir erkek çocuk dünyaya getirmesi gerekir, başı bağlanan kadının sosyal statüsünde bir değişiklik vardır-, Alevî ailesinde de erkeğin ailenin reisliğini üstlenmesi, soyun erkek tarafından izlenmesi, gerçekte var olan durumla idealdeki olması gereken durumun karıştırıldığına örnektir.

Emik Gözlem ve Etik Yorum, Etik Gözlem ve Emik Yorum

Araştırmacının, ele aldığı kültürü ya da toplumu-bireyleri kendi değerleri ve tutumlarına göre verdiği emik yaklaşım tarzıyla, araştırmacının kendi seçeceği değerler ve tutumlara göre verdiği etik yaklaşım arasındaki fark, Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine yapılan çalışmalarda genelde ya bilinmemektedir ya da görmemezlikten gelinerek, bilinçli olarak verilerin sonuçlarını etkileyecek biçimde kullanılmaktadır. Bu durum, emik gözlem ve etik yorumun, etik gözlem ve emik yorumun karıştırılmasına, birbirinin içine girmesine neden olmakta; doğru ve geçerli bilgilere ulaşılmasını engelleyerek, yöntem sorunu haline gelmekte, böylece politik ve sosyal bir sorun haline dönüşebilmektedir. Örneğin, Alevîlikte ayin-i cemlerdeki "çerağ söndürme"ye yüklenilen ensest ilişkisini içeren etik yorum, Alevîler ve Sünnîler arasında zaman zaman çatışmaları da içeren sosyal ve politik bir sorun haline gelebilmektedir.

Araştırmacının, kendi yetiştiği değerler kategorisine göre, ele aldığı topluma-kültüre anlam yüklemesi ve(ya) onu açıklamaya çalışması-kalkışması, yöntemden kaynaklanan yeni sorunların oluşmasına yol açması demektir. Bu bağlamda, "Alevîlik İslâmiyete yabancıdır, sapıklıktır"[10]  şeklinde bir genelleme de ortaya çıkabilmektedir.

Asimilasyonu Amaçlayan Bir Çaba: Kavramların ve Araştırma Evreninin Muhtevasının Boşaltılması-Doldurulması

Alevîlik ve Bektaşîlik üzerine yapılan çalışmalarda, bazen kavramların ve araştırma evreninin muhtevasının boşaltıldığı ve ona araştırmacının kendi kültürünü ifade eden değerleri yüklediği görülmektedir. "Türkmen Sünnîliğidir"[11], "bir tür Sünnîliktir"[12]; "Sünnîlik ve Alevîlik aslında birbirinin aynıdır"[13]  şeklindeki genellemeler, konuyla ilgili örnekler olarak verilebilir. Bunun uç noktası, "Alevîliği Sünnîleştirmek-Hanefîleştirmek gerekir"[14] şeklinde kendini göstermektedir ki, bu durum yöntem sorunundan başka, asimilasyonu amaçlayan bir çabanın ürünüdür.

Kavramlaştırma: Kavramları Tanımlanma ve Kullanım Sorunları

Yöntem ve yaklaşım, beraberinde kullanılacak kavramların sınırlarının çizilmesini ve tanımlamalarının yapılmasını gerekli kılmaktadır. Konuyla ilgili çalışmalarda, daha hangi kavramların nerede ve nasıl kullanılabileceğine yönelik bir endişenin bile bulunmadığı söylenebilir.

1) Tarihsel Bir Yanılgı

"Kızılbaş" kavramı, XV. yüzyılın ikinci yarısında "kırmızı başlık" taşıyan ilk Safevî yandaşlarını belirten bir muhteva ile karşımıza çıkmakta[15]; Şah İsmail döneminde, onun tarafından hazırlanan "Divan"da "Alevî" sözcüğü geçmemekte, burada kendi dini ve yandaşlarını açıklamak için "Kızılbaş" sözcüğü kullanılmaktadır.[16]

Irène Mélikoff'un vurguladığı gibi, Anadolu'da "Alevî" kavramı, XIX. yüzyıla doğru "Kızılbaş" kavramının yerini almıştır.[17] Buna göre, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Anadolu'da "Kızılbaş" denilen topluluklar[18], XIX. yüzyıla doğru "Alevî" kimliğini kazanmışlardır. Ancak, son dörtlüğünü örnek olarak vereceğimiz
Pir Sultan çağırır Hint'de, Yemen'de
Dolaştırsam seni Sahib-zamanda
İradet getirdim ikrar, imanda
Hüseynî'yim, Alevî'yim, ne dersin
şeklindeki deyişin[19], mahlasından yola çıkılarak, onun XVI. yüzyıl ozanlarından biri olan Pir Sultan Abdal'a ait olduğu algılanmakta ve böylelikle Alevî kavramının, bu yüzyılda Kızılbaş kavramının yerine kullanıldığı[20] ileri sürülmektedir. Oysa, halkta bir "Pir Sultan" geleneği oluşmuştur ve bu geleneğin birden çok "Pir Sultan" yarattığı; "Pir Sultan Abdal" adını taşıyan şiirlerin-deyişlerin çoğunun, sonradan yazıldığı ve onunmuş gibi gösterildiği bugün bilinmektedir.[21]

2) Tanımlama Sorunu ve Kargaşası

Alevîlik ve Bektaşîlikle ilgili çalışmalara genel olarak bakıldığında, Alevîlik ve Bektaşîliğin ne olduğu sorununun açıklanmaya çalışıldığı ve "bir inanç tarzıdır"[22], "İslâmî bir inanç tarzıdır", "İslâmî bir mezheptir"[23], "İslâmî bir tarikattır"[24]; "kültürdür", "yaşam tarzıdır", "felsefedir" (genelde Attila Erden gibi akademisyenlerin, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri'nin temsilcilerinin televizyon programlarındaki tartışmalarında ve "alaylı" olarak yazan "araştırmacı-yazarlar"da, bu görüşlere rastlanmaktadır) şeklinde görüşlerin ileri sürüldüğü; bunlardan ikisinin, çoğunun ya da hepsinin tanımlama için kullanıldığı görülmektedir. Oysa, en genel anlamda, kültürün, bir hayat tarzı olduğu, felsefeyi içerdiği; antropolojik anlamda, dini de içine aldığı ya da tersine dinin beraberinde dine dayalı bir kültür oluşturduğu, onun felsefe, mezhep, tarikatı da kapsadığı, nedense hiç düşünülmemektedir. Bu durum, kavram kargaşasını ve yeni sorunları beraberinde getirmektedir.

Sonuç Yerine

Özetle, Alevîlik ve Bektaşîliğe yönelik araştırmalarda doğru ve geçerli bilgilere ulaşabilmek, onları bilimsel anlamda doğru ve geçerli bir şekilde değerlendirebilmek için, yöntem ve yaklaşım sorunlarını aşmak veya en aza indirebilmek gerekir. Bu bağlamda daha yolun başında bile değiliz. [© İsmail Engin]

Kaynaklar

Arvasi, S. Ahmed: Türk-İslâm Ülküsü. 3. Cilt. İstanbul: Burak Yayınevi 1994; Ateş, Musa: "Gerçek İslamiyeti Alevilerden Öğren." B.Ayyıldız (Ed.), Basında Alevilik: Kitap-2. Ankara: Ayyıldız, 1990: 9-27; Avcıoğlu, Doğan: Türklerin Tarihi: 5. Kitap. İstanbul: Tekin 1982; Aydın, Ayhan: "Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak." Alevilik Bektaşilik Söyleşileri. İstanbul: Pencere, 1997: 27-61; Bal, Hüseyin: Alevi-Bektaşi Köylerinde Toplumsal Kurumlar (Burdur ve Isparta'nın İki Alevi Köyünde Yapılmış Köy Araştırması). İstanbul: Ant 1997a; Bal, Hüseyin: Sosyolojik Acıdan Alevi-Sünni Farklılaşması ve Bütünleşmesi. Isparta'nın Alevi-Sünni ortak yaşayan iki köyü üstüne yapılmış karşılaştırmalı bir araştırma. İstanbul: Ant 1997b; Baltacıoğlu, İsmayıl Hakkı: "Alevilik Nedir, Ne Değildir?-1/6." Yeni Adam, 779 (1966): 14-15; 780 (1966): 7; 781 (1966): 7; 783 (1966): 7; 785 (1966): 7; 786 (1967): 7; "Barikat Günleri." İstanbul: Varyos 1995; Bayrak, Mehmet: Alevilik ve Kürtler (İnceleme-Araştırma ve Belgeler). (b.y.y.): Öz-Ge 1997; Bender, Cemşid: "Anadolu Kültüründe Kürt İzleri." Teori, 10 (1990): 41-47; Bender, Cemşid: "Kürt Uygarlığında Alevîlik." Teori, 13 (1991a): 41-47; Bender, Cemşid: "Kürt İnançlarının Alevilikteki Yeri." Teori, 14 (1991b): 60-65; Bender, Cemşid: "Kürt Uygarlığında Alevilik Patlaması: Babailer İsyanı." Teori, 15 (1991c): 62-69; Bender, Cemşid:  Kürt Uygarlığında Alevilik. İstanbul: Kaynak 1991ç; Bezirci, Asım: Pir Sultan. Kişiliği, Yaşamı, Sanatı, Etkisi Sözlük, Kaynakça ve Bütün Şiirleri. İstanbul: Say 1992; Birdoğan, Nejat: Anadolu'nun Gizli Kültür Alevilik. İstanbul: Hamburg Alevi Kültür Merkezi 1990; Birdoğan, Nejat: Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı (İçerik ve Köken). İstanbul: Mozaik  1995; Boratav, P. N./A. Gölpınarlı: Pir Sultan Abdal. İstanbul: Der 1991; Bozkurt, Fuat: Aleviliğin Toplumsal Boyutları. İstanbul: Yön 1990; Çabuk, Zeynep (Der.):Gazi Direnişi. Taş, yürek, barikat... İstanbul: Öz Basım-Yayım 1995; Çem, Munzur: Alevilik, Kurmanci-Kırmancki (Zazaki) ve Dersim Üzerine Kimi Yanlış Görüşler. İstanbul: Deng 1996; DİE: Mahallî İdareler Seçimi Sonuçları. 27.3.1994. Ankara: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü 1994; DİE: Milletvekili Genel Seçimi Sonuçları (Özet Tablolar). 24.12.1995. Ankara: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü 1997; Dikmen, Ali Haydar: "Alevî Türkleri ve Türklük Üzerine Tarihi Gerçekler." Yeni Adam, 715 (1951): 6; Dinçer, Murtaza: Alevi-Sünnî Ayrımının Tarihsel Nedenleri. Ankara: Evren Matbaası 1990; Erder, Necat (Araştırma Koordinatörü): Türkiye'de Siyasi Parti Seçmenlerinin Nitelikleri, Kimlikleri ve Eğilimleri. Seçmenlerin Sosyo-Ekonimik Nitelikleri, İdeolojik, Etnik-Dinsel Kimlikleri ve Siyasal Eğilimleri Üzerine Bir Araştırma. Ankara: TÜSES Veri Araştırma A. Ş 1996; Eröz, Mehmet: Türkiye'de Alevîlik (ve) Bektâşilik. Ankara: Kültür Bakanlığı 1990; Eyuboğlu, İsmet Zeki: Alevi-Bektaşi Edebiyatı. İstanbul: Der 1991; Eyuboğlu, Sabahattin: Pir Sultan Abdal. İstanbul: Cem 1995; Fığlalı, Ethem Ruhi: Türkiye'de Alevilik-Bektaşilik. İstanbul: Selçuk 1990; "Gazi. Gecekondulardan Geliyor Halk." İstanbul: Haziran. (t.y.); Gölpınarlı, Abdülbâki: 100 Soruda Tasavvuf. İstanbul: Gerçek 1985; "Hz. İmam-ı Hüseyin de Bir Türk'tür." Ankara: Ayyıldız. (t.y.); Kardam, A./S. Tüzün: Türkiye'de Siyasi Kutuplaşmalar ve Seçmen Davranışları. Ankara: Veri Araştırma 1998; Kehl-Bodrogi, Krisztina: Die Kızılbaş/Aleviten: Untersuchungen über eine esoterische Glaubensgemeinschaft in Anatolien. Berlin: Klaus Schwarz 1988; Kırkıncı, Mehmet: Alevîlik Nedir? İstanbul: Cihan Yayınları 1987; Kısakürek, Necip Fazıl: Doğru Yolun Sapık Kolları: Arınma Çağında İslâm. İstanbul: b.d. 1990; Kızıl Yol 1 (1983). Bobigny; Kızıl Yol 3 (1984). Bobigny; Koç, Şinasi: Gerçek İslâm Dini (Birinci, İkinci ve Üçüncü Ciltlerin Üçüncü Baskısı Birlikte). Ankara: Güven Matbaası 1989; Kutlu, Kamber: "İşte İslamlık: Bir Alevi Dedesi Konuşuyor." Gerçek İlim, Özel Sayı 1991: 3-30; Mélikoff, Irène: "L'Islam heterodoxe en Anatolie." Turcica, xıv (1982): 142-154; Mélikoff, Irène: "L'orde des Bektaşi apres 1826." Turcica, xv (1983): 155-178; Mélikoff, Irène: "Kızılbaşlık Sorunu." (Çev. İlhan Cem Erseven), C.ŞENER (Ed.), Alevilik Üstüne Ne Dediler. İstanbul: Ant 1990: 127-152; Ocak, Ahmet Yaşar: "Alevilik ve Bektaşilik Hakkında Son Yayınlar Üzerinde (1990) Genel Bir Bakış ve Bazı Gerçekler-I/II." Tarih ve Toplum, xvı (1991a) 91: 20-25; xvı (1991) 92: 51-56; Ocak, Ahmet Yaşar: "Türkiye'de Aleviliğin Sosyo-Kültürel Problemleri Üzerine Bir Yaklaşım Denemesi ve Bazı Düşünceler." Cem, 31 (1993): 19-22; Ocak, Ahmet Yaşar: "Alevilik Problemi ve Türkiye." Cem, 42 (1994): 10-12; Ocak, Ahmet Yaşar: "Aleviği Nasıl Anlamalı?" Köprü, 62 (1998): 61-63; Oğuz, Burhan: "Anadolu Aleviliğinin Kökenleri." C.Şener (Ed.), Alevilik Üzerine Ne Dediler. İstanbul: Ant 1990: 266-308; Özbey, Cemal: Alevîlik Üzerine Tartışmalar. Ankara: Emek Basımevi 1963; Özkırımlı, Atilla: Alevilik-Bektaşilik Edebiyatı. İstanbul: Cem 1985; Özkırımlı, Atilla: "Pir Sultan Abdal Üzerine." S. Eyuboğlu, Pir Sultan Abdal. İstanbul: Cem 1995: 11-67; Öztelli, Cahit: Bektaşî Gülleri: Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi. İstanbul: Özgür Yayın Dağıtım 1985; Ramazanoğlu, Mustafa: Hakikî Alevîler Müslümandır. İstanbul: Gümüş Basımevi 1984; Sadettin Nüzhet [Ergun]: XVII inci asır Sazşairlerinden Pir Sultan Abdal. İstanbul: Evkaf Matbaası 1929; Schüler, Harald: Die türkischen Parteien und ihre Mitglieder. Hamburg: Deutsches Orient-Institut 1998; Selçuk, İ. ve arkadaşları: "Günümüzde Alevilik." İ.Selçuk ve arkadaşları (Ed.), Türkiye'de Alevilik ve Bektaşilik. İstanbul: Hasat 1991: 33-46; Sezgin, Abdülkadir: Hacı Bektaş Velî ve Bektaşîlik. İstanbul: Sezgin Neşriyat 1991; Soyyer, Yılmaz: Sosyolojik Açıdan Alevî Bektaşî Geleneği. İstanbul: Seyran Kitap 1996; Sözengil, Tarık Mümtaz: Tarih Boyunca Alevilik. İstanbul: Çözüm 1992; Tanrıkulu, Raşit: Ademi Farkeden Allahı Bilir. Ankara: Güven Matbaası 1989; Temren, Belkıs: Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu. Ankara: Kültür Bakanlığı 1995; Temren, Belkıs: "Türk'e ve Türk Kültürüne Sahip Çıkan Lider Hacı Bektaş Veli." Kadri Eroğan Hacı Bektaş Veli Armağanı. Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi, 1997: 101-106; Türkdoğan, Orhan: Alevi-Bektaşi Kimliği. Sosyo-Antropolojik Araştırma. İstanbul: Timaş 1995; "Türkiye'de Siyasi Partilerin Seçmenleri ve Sosyal Demokrasinin Toplumsal Tabanı." Ankara: TÜSES Veri Araştırma A. Ş. 1995.

Notlar

[1] Bkz. Bal 1997a-b; Soyyer 1996; Temren 1995.
[2] Bkz.Ocak 1991; 1993; 1994; 1998; krş. Aydın 1997: 27-61.
[3] Bkz. Türkiye'de Siyasi Partilerin Seçmenleri ve Sosyal Demokrasinin Toplumsal Tabanı 1995: 35-39; Erder 1996; Schüler 1998: 259-292.
[4] Bkz. DİE 1994; 1997; krş. Kardam/Tüzün 1998.
[5] Bkz. ve krş. Dikmen 1951; Özbey 1963; Baltacıoğlu 1966-1967; Eröz 1990; "Hz. İmam-ı Hüseyin de Bir Türk'tür." t.y.
[6] Bkz.Bender 1990-1991ç; krş. Çem 1996; Bayrak 1997.
[7] Bkz. Kızıl Yol 1983; 1984; krş. "Gazi. Gecekondulardan Geliyor Halk." t. y.; Çabuk 1995; "Barikat Günleri." 1995.
[8] Bkz. ve krş. Oğuz 1990; Bozkurt 1990; Birdoğan 1995.
[9] Bkz. Ramazanoğlu 1984; Koç 1989; Tanrıkulu 1989; Ateş 1990; Dinçer 1990; Kutlu 1991.
[10] Bkz. Kısakürek 1990: 75-77; Sözengil 1992; krş. Gölpınarlı 1985: 143-144.
[11] Bkz. Fığlalı 1990.
[12] Bkz. Temren 1997: 106, 3 no'lu dipnot; krş. Sezgin 1991: 97.
[13] Bkz. Arvasî 1994: 316-318.
[14] Bkz. Kırkıncı 1987; Kısakürek 1990; Arvasî 1994: 321; Türkdoğan 1995.
[15] Bkz. Avcıoğlu 1982: 2229-2244; Mélikoff 1990: 130; Birdoğan 1990: 130-131.
[16] Bkz. Mélikoff 1982: 143-144; 1983: 167; 1990: 130-131.
[17] Bkz. Mélikoff 1990: 129.
[18] Bkz. Sadettin Nüzhet 1929: 15.
[19] Bkz. Öztelli 1985: 193; Özkırımlı 1985: 112.
[20] Bkz. Kehl-Bodrogi 1988: 55.
[21] Bkz. Bezirci 1992; Özkırımlı 1985: 111-112; 1995: 26; İ. Z. Eyuboğlu 1991: 161-162; S. Eyuboğlu 1995: 69-78; krş. Boratav/Gölpınarlı 1991: 25)
[22] Bkz. Oğuz 1990; Bozkurt 1990; Birdoğan 1995.
[23] Bkz. Baltacıoğlu 1967; Selçuk ve arkadaşları 1991: 33.
[24] Bkz. Dikmen 1951; Bender 1991c; Sezgin 1991:45-96.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder